22 Şubat 2016 Pazartesi

İkinci dayılık ve Çuvaşistan

   Bugün, ikinci kez dayı olmanın sevincini yaşıyorum. En sevdiğim küçük ablam ve en sevdiğim küçük eniştemin ilk evlatçığı Göktürk, İzmir'de hayata gözlerini açtı. Bense, kilometrelerce uzaktayım. Rusya'nın vassalı matur Tataristan'ın güzel şehri Kazan'dayım. Ona dair ilk hislerimi bloguma kaydetmek istedim.
   Yazının başlığı neden Çuvaşistan? Geçen yılın Haziran ayında, Kazan'dan biraz kuzeybatıda kalan Çuvaşistan'ın başkenti Çeboksarı'ya (Şupaşkar) gezmeye gitmiştik.
   Göktürk'ün varlığından ilk o gün haberdar olmuştum. Zalif'te, İdil kenarında. Bir dal marlboro'nun keyfine daha bir keyif katılmıştı. Sevinmiştim. Yıllar öncesinin dalin reklamlarından kalma bir şarkı ağzıma takılıp durmuştu: "Saçlarım bebek gibi, kokum melek gibi..."

   Hani, facebook'ta aylar yıllar önce paylaşılmış bir fotoğrafınızı biri beğenir de fotoğraf birden yirmi yıl sonra yeniden patlama yapan şarkıcılar gibi beğeni yağmuruna tutulur ya; garip bir tevafukla kendisinden ilk kez Çuvaşistan'da haberdar olduğum gün Çuvaşistan'da çekilmiş bir fotoğraf, Göktürk'ün doğduğu günün sabahı tekrar önüme geldi. Beğenen beğenene. (Bkz: Foto 2)
Foto 2: Çuvaşistan'ın başkentinde
 Çuvaş Ana heykelinin önünde,
Erkan Karagöz hoca ile.
Fotoğraf: Can Mert Tatlıoğlu
 
   ***

   İlk yeğenim Elif Hilal'den ilk haberdar oluşum, İstanbul'da Çapa semtindeki izbe öğrenci evindeki karanlık odamda olmuştu.
   Sabahında, köyde aile arasında 'koca ev' dediğimiz, artık kimsenin oturmadığı Rahmetli Ahmet dedemden kalma evde, bir yaşlarında bir kız çocuğunun boynuma sıkı sıkı sarıldığını görmüştüm. Tesadüfün böylesi, demiştim. Aylar sonra Elif Hilal'in doğumuna gittiğimizde bu rüyayı da anmıştık.
   Elif Hilal doğduğunda henüz bir blog açmamıştım ve çok yoğun çalışıyordum, sanırım bu yüzden böyle bir not tutmadım. Tutsam iyi olurmuş. Yeri gelmişken, Elif'in annesi Ayşen ablamın da ilk kez teyze olduğunu kaydetmiş olayım.
   Bu tarz konularda not tutmanın önemi üzerine birkaç farklı muhabbette, Kazan'da yaşayan çevirmen Fatih Kutlu'dan çok şey öğrendim. Kızının doğumunda tuttuğu notlardan bahsedişi, aile tarihi meselesine bakış açısı vs... Elif doğduğunda, bir gün gelip de Rusya'da, Kazan şehrinde yaşayacağım aklımın sınır komşusu bir eyaletten bile geçmiyordu.

   ***

   Nedense, tüm aile henüz cinsiyeti belli olmadan erkek hissetmişti. Bu sefer rüya görmedim ama, ben de ilk haber aldığımdan beri erkek olacakmış gibi bir his içindeydim.
   Kız doğsa çöpe atmayacaktık tabi... :)

   ***

   Yirmi dört yaşımdan hızla günler almaktayım. Aslında daha erken dayı olmak, bekar ve genç dayı olarak çok daha uzun süreler yeğenlerimle vakit geçirmek isterdim. Hala bekar ve gencim ama, Rusya'dayım. Takdir edersiniz ki kilometre hesapları dert sebebi... :)
   Allah'tan watsapp'tı viber'di (vaybır değil, dümdüz viber), fesefoktu, skayp'tı mesafeleri zaman zaman kısaltabilen teknolojilerin ucuzladığı bir çağda yaşıyoruz.
   Yeğenlerimi internet üzerinden de olsa görmek çok güzel. Dayı olmak da...
   Ablam ve eniştemi de tebrik etmek lazım. İlk kez anne ve baba oldular. Sanırım, Tosun Paşa filminin efsane repliklerinden olan bu esprinin yerini bulacağı anı yıllardır bekliyordum; bundan sonra tutmayın küçük enişteyi!..

2 yorum:

  1. okurken bizim Ahmet doğru yolda dedim içimden.....

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel bir yazı hocam. Allah uzun ömür versin minik Göktürk ve Elif Hilâl'e.

    YanıtlaSil