3 Eylül 2015 Perşembe

Çok Özel İnsanlar'a dair bir risalecik

   
Fotoğraf: Ahmet Balcı
   Sahaf Mezatları, İstanbul’un çeşitli semtlerinde kitabın sadece taze bir nefes almasını değil, bir nevi spor yapıp nefes alış verişini geliştirmesini de sağlıyor. Ancak, okuyucuya ve yeni ilhamlar arayan yazarlara sadece kitap sunmuyorlar. Efemera tabir edilen çeşitli nesneler fotoğraf, kolye, şemsiye, olta vs olabildiği gibi eski bir not defteri ya da benzeri bir şey de olabiliyor. İşte böyle bir mezatta elime geçti “Çok Özel İnsanlar”. Bir kitap denebilir, ancak eline alan birisi bu kitap değildir diyebilir. İkisi de haklı çıkabilir. Bir defter denildiğinde veya aksi söylendiğinde iki hüküm de yalanlanamaz. Bir risale, risalecik?  Bu da en azından yanlışlanamaz bir ifade olabilir.
   Adı kırmızı kalemle el yazısıyla yazılmış bu tek nüsha kitapçık, ya da risalecik, toplamda yirmi yaprak üzerine otuz beş sayfa olarak hazırlanmış. Üstte ‘ÇOK ÖZEL” hemen altında İNSANLAR yazıyor ve, insanlar kelimesinin altına cetvelle iki çizgi çekilmiş. Derleyen meçhul kişinin ne kadar özenli davrandığına bir işaret gibi. Kapağı, risaleciğin içiyle aynı kâğıttan. Ancak, ciltlendiği yerden itibaren arka kapak daha sert bir kâğıt. Rengi daha açık, beyaza yakın. Ve en heyecanlısı, dünyada tek nüsha ve o da bende.
   Muhtemelen konuyu ilginç bulan dikkatli bir okuyucu bir yazı dizisini keserek biriktirdiklerini daha derli toplu bir şekilde saklama yoluna gitmiş. Meçhul derleyicimiz bağlamdan koparmadan bir kitap gibi hazırlamaya azami dikkat göstermiş. Kestiği her bir gazete parçasını yapıştırmak için tek bir şansı vardı büyük ihtimalle. Belki de kendi imkânlarıyla ‘bir kitap hazırlama’ isteğini bastırmaya çalıştı. Tabi serbest vuruşlarla çıkarıma çok müsait olan bu kitabın meçhul hazırlayıcısının psikolojisini bir kenara bırakırsak, farklı bir bilgi teorisinin geçerli olduğu dönemleri yaşayan biri olduğunu öne sürebiliriz gibi geliyor.
   Burada, Neil Postman’ın gösteri çağında kamusal söylemi incelediği ufuk açıcı kitabı Televizyon Öldüren Eğlence’de değindiği bilgi aktarımındaki araç (medium) değişiklikleri akla gelebilir. Matbaanın icadı, bilgi aktarımını sözlü yoldan basılı kitaba (tipografi) aktardı. Belli bir süre basılı kitap üzerinden ve kitabın söylem stiliyle ilerleyen bilgi aktarımı telgrafın icadıyla birlikte yeni aracının (medium) özelliklerini kazanmıştır. Daha sonra televizyon, yeni bir medium (araç) olarak bilgi aktarım stiline kendi özelliklerini katmıştır. Kitabı farklı bilgi teorisinin geçerli olduğu bir dönemin insanı hazırlamış olmalı, ifadesini açıklamak için girdim bu konuya. Kesilip özenle yapıştırılarak, ciltlenerek kitapçık haline getirilmiş yazı dizisinin üslubundan bir tarih kestirmek kolay olmadı. Zaten ben kestiremeden, sayfa sekizde yazarımız spoiler verdi.

Sabri Koz, kitaplarla... (kaynak: google)
   Sabri Koz: “Bir dönem meraklıları vardı.”


   Yapı Kredi Yayınlarında editörlük görevini yürüten eski kitaplar ve nadir eserler uzmanı Sabri Koz, bir dönem Türkiye’de böle bir kültürün oluştuğu bilgisini veriyor: “Eskiden, bazı gazete tefrikaları önlü arkalı, kitap sayfası gibi basılır ve kesildiğinde iki sayfalık bir kupür elde edilirdi. Meraklılar için bu bir güzel uğraştı ve tefrika tamamlandığında kenarları tıraşlanan ve sırtı dikilip ciltlenen kupürler birbirini izleyen, hatta sayfa numarası almış bir bütün haline gelirdi. “ Koz, Hakkı Tarık Us'un Vakit gazetesinde buna çok defalar rastladığını ve birçok kez sahaflarda benzeri şekilde oluşmuş tefrikaların karşısına çıktığını da belirtiyor. Ermenice gibi başka dillerde örneklerinin olduğunu da ekliyor… 
   Tefrikayı bir risalecik olarak derleyen kişi meçhulse de araştırmayı yapan kişinin Frederick Drummer olduğu daha ilk sayfada yazıyor. “Frederick Drimmer’in olaylar yaratan araştırması” başlığıyla muhtemelen tefrika olarak yayınlanan bir haber dosyasının özenle biriktirilmesi ve bir defterde toplanmasıyla oluşmuş. Tefrika da Drimmer’in 1973’te yazdığı “Very Special People: The Struggles, Loves, and Triumphs of Human Oddities” adlı kitaba dayanıyor. Kitap daha sonra da baskılar yapmış. İnternette 2010 tarihinde yapılmış bir baskısı satışta.
Yazı dizisine konu olan kitabın eski baskılarından biri...

   Yazar Drimmer –ya da derleyiciden de meçhul çevirmen- sekizinci sayfada kâhil olacak yaşa (30-50 yaş arası yetişkin olmak) geldiği bilinen ilk siyam ikizlerinden bahsederken “Şimdi yıl 1975” diyerek tarihi açık ediyor. Keşke hangi gazete yahut mecmuada yayınlandığına dair bir kayıt da bulunabilseydi. Eğer biri çıkıp "Ben hatırlıyorum, şu sene şu mecmuada yayınlandı." demezse, bunu bulmak için bir kütüphaneden 1975’in tüm süreli yayınlarını tek tek incelemek gerekebilir. Risalecik, çok büyük ihtimal 1975 yılında hazırlandı. Düşük bir ihtimal de 1975 yılında tefrika edilen bu “olaylar yaratan araştırma”yı okudu, kesti sakladı, daha sonraki bir tarihte de kaybolmasın diye onu bir kitapçık haline getirdi. Belki de bu son ihtimal geçerliyse, yayınlandığı mecranın adını bile hatırlamadığı için ona dair bir kayıt düşmedi. Sonuç olarak mecmua, 1975’ten önce hazırlanmış olamaz. 75, ne kadar eski bir tarih? Çünkü Harf devriminin ilk yıllarından hiç değilse 1930’lardan 40’lardan haber veren bir mecmua olduğu yönünde umutlanmıştım sekiz sayfa boyunca.
   Yazı dizisi siyam ikizlerinin ‘Siyamlı’ olarak bilinmesinin de kaynağı olan Siyam (Bugünkü Tayland) doğumlu iki –ya da bir- Çinli’nin Çang ve Eng’in hikayesiyle başlıyor. Siyam ikizlerinin hikâyesi risaleciğimizde sekiz sayfalık bir yer tutuyor. Sekizinci sayfadan on dördüncü sayfaya kadar kol ya da bacak gibi uzuvları eksik kimselerin hikâyesi anlatılıyor. On beşinci sayfa ile on yedinci sayfalar arası ‘Tüylü Kişilere’ ayrılmış. Sayfa on sekizden itibaren de cücelerin hikâyesi başlıyor. Sayfa yirmi dörtte deve-cüce oyunu devlerden tarafa dönüyor. Yirmi yedinci sayfanın yarısına kadar süren ‘dev hikâye’, sahneyi şişman ve zayıflara terk ediyor. İlginçtir ki aşırı kiloluların hikâyesi risalecikte fazla yer kaplayamamış. Yirmi sekizinci sayfanın yarısından itibaren yerlerini bir deri bir kemik insanlara, canlı iskeletlere bırakıyorlar. Bu kişiler de en az şişmanlar kadar ‘ince’ bir yer tutuyor risalecikte. Yirmi dokuzuncu sayfadan itibaren, kategorilendirilmesi zor münferit vakalara yönelmekte yazı dizisi.
   Meçhul derleyicinin hazırladığı bu risalecikte bazı cümleler makas kazalarına kurban olsa da, genel olarak titiz bir elin tefrikanın tamamını mecmuamız içinde tuttuğu söylenebilir. Tefrikanın bir partının bitip diğer partının başladığı yerler metnin bağlamı kadar yapıştırılan gazete kâğıtlarındaki renk değişiminden de takip edilebiliyor.
   Risaleciğimize alınan örneklerin birçoğu 19. yüzyıldan. Daha eski tarihlerdeki kayıtlara da gidiliyor tabi. On dokuzuncu yüzyıldan sonra en çok örnek yirminci yüzyıldan verilmiş. Bu çok özel insanların risaleciğe aşkedilen yazı dizisi boyunca gözlemlenen en önemli ortak özellikleri çoğunun sirklerde ya da birer menajer vasıtasıyla teşhir edilerek para kazanmaları. En çok Barnum ve Bailey sirkinin adı geçiyor, hatta Barnum müzesi yangınları çok özel insanların çoğunun işvereni olduğu için defaatle kendine yer buluyor. Özel insanlardan bazıları o kadar servet sahibi olabilmiş ki iflasa yaklaştıkları zamanlarda Barnum’a yardımcı olabilmişler. Bazıları ise Hollywood filmlerinde çeşitli roller almışlar. Buna rağmen tefrikada hiçbir film ismen anılmamış. Filmlere dair verilen tek tarih ise 1932, iki ayrı yerde geçiyor. Bahsedilen film sessiz sinema sonrası dönemde çekilmiş olan Freaks (Hilkat Garibeleri).
   Bugün bazı bilgilerin değişmiş olması da pek muhtemel. Bu kitabı hazırlayan meçhul derleyici, belki de yeni bilgiler ışığında başka bir mecmua da hazırladı. Belki de risaleciğimiz başka bir şehre, başka bir eve taşınırken kaybettiği belki hiç umursamadığı belki de hatırladıkça nerede acaba diye meraklandığı bir materyal onun için. Belki bir doktordu, belki bir tıp öğrencisi,  belki de sadece ilginç şeylere meraklı bir lise öğrencisiydi. Belki de bir bakkaldı. Ya da kıraathane işleticisi. Sinek avlayan bir berber ya da bir ev hanımı da olabilir. Bir öğretmen?
   Risaleciğe alınan tefrikadaki bazı örnekler hazırlandığı tarihe yakın yıllarda doğmuş. Mesela 1961’de 11 yaşında olduklarına dair bir ibare bulunan, Moskova Kliniğinde Prof. Anolcine tarafından “biyoloji uzmanı yetiştirilmeye koyulan” Macha ve Dacha adlı Rus ikizler hala yaşıyor olabilirler. Bu kitapçığın izinde o iki deforme vücutlu çok özel insana ulaşmak ne kadar ilginç bir deneyim olurdu?
   Risaleciği, dolayısıyla Drimmer’den çevirilerek tefrika edilen yazı dizisini okumak bazı insanlar için zor olabilir. Ancak bir Palaniuk romanından daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Çünkü çoğu ‘normal’e uymayan görüntüsünden dolayı anlayışsız insanlar tarafından aşağılanmış, hakaretlere maruz kalmış çile çekmiş insanlar. Üstelik özel yaşamları, bedenlerinin özel yerleri denmeden çoğu teşhir edilerek üzerinden para kazanılan nesneler olarak görülmüşler.


   İlim Adamlarının Üşüşmeleri

   Bir kısmının muzdarip olduğu konu ise cesetlerinin peşinde koşan, hatta bazılarının “evlerinin etrafında leş kargaları gibi üşüşen alimlerdi”. İrlanda doğumlu iki metre yirmi beş santimlik dev Bryne, bedenini ölümünden sonra elde etmek isteyen doktor yüzünden arkadaşlarına ölümünden sonra bedenini denize atmaları için vasiyet etmişti.

   Bazıları, mesela siyam ikizi Hilton Kardeşler kendilerini satın alıp çalıştıran Mary Hilton’un kasasına akan paralara rağmen birer köle gibi yaşadılar. Kadının ölümünden sonra kızı ve damadının esiri olan kızları, bir taciz davası sonucunda bir avukat 'sahiplerinin' elinden kurtarana dek sürdü tüm bu işkence. Yine fil adam olarak tanınan John Merrick, yıllarca kendisini teşhir eden adamın kötü davranışlarına maruz kaldı. Merrick’in hikâyesi tefrikanın sonunda geniş yer kaplıyor. Deforme olmuş vücudundan dolayı kolay konuşamıyordu, zaten teşhir edildiği konseptten dolayı kimse de onunla konuşmuyordu. Hayatı, kendisini inceleyen bir doktorun verdiği kartı tren istasyonundaki görevlilere verip doktor Treves’e ulaşılmasıyla değişti. Son beş yılını onun gözetiminde huzurlu geçirdi. Doktorun ricasıyla güzel bir hanım kendisinin elini sıkıp halini hatrını sorduğunda Merrick, saatlerce ağladı. Bu ilk kez başına gelmişti.
   Zihnimizi kışkırtıcı ilgilere bir katman daha ekleyerek meşgul eden meçhul derleyicimiz bu yazıyı okur mu acaba? Hayatta mı, onu bile bilmiyoruz. Belki o da ‘çok özel insanlar’dan biriydi, kim bilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder