5 Eylül 2015 Cumartesi

Moskova'da bir teravih

   Kalabalıklığı, kompleks yapısı ve buna rağmen düzeniyle ünlü Moskova metrosunda tam üç aktarma yapmıştık. Yolumuz hâlâ bitmemişti. Aslında Kızıl Meydan'a birkaç istasyon uzakta geceyi geçirebilecek fırsatımız vardı. Fakat bu uzak yerin bizi ağırlamasını sağlayan selamın hatırına yoldaydık. Yol arkadaşımı yıllar önce İran'da bir kez ağırlamış olan Azerî Hacı'nın selamıyla Zekeriya ile Rusça konuşarak anlaşmak, -arkadaşım Rusça bilmediği için- bana düşmüştü. Bize gitmezsek ayıp olur dedirten, Zekeriya'nın bizi misafir etmekten duyacağı memnuniyeti pek de iyi olmayan Rusçasıyla defaatle tekrarlamasıydı biraz da.
   Metro aktarmalarından sonra da yolumuz bitmemişti. Rusların marşutka dediği minibüsle yirmi dakikalık bir yolculuk daha yaptıktan sonra Toki benzeri binaların bulunduğu uzak bir semte gelmiştik. Şerbinka denen bu yerin bir küçük bakkal birkaç meyve sebze dükkanından ibaret yegâne çarşısında indik. Bizi saçları yanlardan hafif açılmış, gözleri neredeyse ağlamaklı, sevgi ve saygı hisleriyle dolu bir genç adam karşıladı.
   Vinç operatörü olduğunu, evli ve bir çocuk babası olduğunu bildiğimiz Zekeriya'nın yanına giderken ev düzeni ve kadın eli değmiş yemeklerle karşılaşacağımız kanısındaydık aslında. Fakat, Zekeriya bizi gittikçe apartmanlardan uzağa inşaat halinde binaların arasına götürüyordu.
   İnşaat telleri ve odunlardan alelacele yapılmış bir köprünün üzerinden de geçerek yan yana dizilmiş vagonlara ulaştık. Zekeriya,  bizi beşlik tellerden yapılmış bir merdivenle çıkılan başka bir vagonun üzerinde bulunan yatakhaneye çıkardığında, iftar yapan ve üçü Türkçe bilen beş Tacik vinç operatörü ile karşılaşmıştık. Zekeriya'nın Tacik olduğunu da o anda öğrendik.
Kaldıkları vagon evde, bize çay ikram ettiler.
Soldan sağa Nazar, Cemşid, Zekeriya, ve Munavar.
Fotoğraf: Fatih Kalkan

   Hemen iftara oturduk. Dar bir odada üç ranza, birkaç masa, tabak ve çanaklar vardı. Bir de böyle bir yerde misafir ağırlamaktan duyduğu mutluluğu saklamayan Tacik müslümanlar...
   Bize burada teravih kılacaklarını söylediklerinde de herhalde ranzalardan birinin arası boş bırakılacak, herkes teker teker kılacak sandık. Türk şirketlerle beş yıla yakın çalıştığı için dilimizi bilen Nazar bir yerde topluca teravih kıldıklarını açıkladı bize. Vakit geldiğinde Nazar'la birlikte inşaatların arasından yürümeye başladık. Duvarları örülmemiş yaklaşık yirmi katlı bir binanın ikinci katına karanlıkta yapımı tam bitmemiş merdivenlerden çıkmıştık ki; oda olabilecek birkaç duvar arasından gelen ışığa yaklaşınca, tatlı bir sesle okunan Kur'an'ı da duyduk.
  Yere bir kat ince kapron, onun üzerine halı serilmiş bir odaydı. Zekeriya,  Kur'an okumayı bitirip saygıyla poşetine geri koydu. Cemaate uzun bir dua ettirdi, aminler dendi. Daha sonra Zekeriya'nın bu eğitimi memleketi Tacikistan'ın Hocahan şehrinde medresede aldığını da öğrendik.
Fotoğraf: Fatih Kalkan

   Teravih kılacak yer için defalarca görüşmüşler
   Teravih sonrası çaylarımızı içerken, Rus patronlardan namaz yeri için izin almakta yaşadıkları zorluklardan bahsettiler. İlk taleplere karşılıksız kalan patronlar, daha sonra işi ağırdan almış ve defalarca görüşme yapmaları gerekmiş. Petersburg'da Türk şirketlerle çalıştığı için Türkçe bilen Munavar, belki tam on kez görüştüklerini söyledi. Neyse ki sonunda izin çıkmış ve Zekeriya'nın imamlığında her akşam teravihi eda etmeye başlamışlar.
   Hepsi evli, memleketlerinde çocukları var. Yanda, saçı olmayan atletli ve yaşlı bir adam var. Çok az Türkçe biliyor. Merhaba, çalış ve para ver, kelimelerini... İşini sürdürebilmesi için gerekli kelimeleri üç ay kadar Türk şirketinde çalıştığı dönemde öğrenmiş. Nazar'ın babası olduğunu öğreniyoruz sonra. Beş evladından ikisiyle birlikte burada kalıyor ve yemekleri o yapıyor. Taze ekmek, patatesli patlıcanlı türlü, yağda yumurta, domates-salatalık söğüş ve kompostodan oluşan menü gerçekten lezzetliydi.
Fotoğraf: Fatih Kalkan
   Aylık kazançlarının ailelerinden ayrı yaşamaya değip değmediğini soruyorum. Ellerine kalan parayla, memleketlerindeki ailelerinin daha rahat bir hayat sürdüğünü söylüyorlar. Tacikistan'da iş imkanları olsa burada durmayacaklarından bahsediyorlar. Nazar, 'burada otuz bin ruble alacağıma memlekette on beş bin ruble alayım ama yok ki' diye özetliyor durumu.
   Bir vagonda altı kişi kalıyorlar. Gece ve gündüz dönüşümlü çalışıyorlar. Vagonlardan yapılmış bu geçici hanelerde yaklaşık beş yüz işçi var. Kendileri gibi Tacik ve Müslüman toplamda yirmi kişi...
   Çay sohbetinde herkes, gerek Türkçe gerek Rusça memleketinden Duşanbe'deki, Dursunzade'deki çocuklarından bahsediyor özlemle. Zakariya ile, Coğrafya öğretmeni olan yol arkadaşım Fatih bey ortak arkadaşları Hacı ile tanışma hikâyelerini anlatıyorlar.  Rusça, Türkçe,  Tacikçe birbirine karışıyor ranzaların daralttığı vagon-hanede.
   Böyle bir yerde karşılaştığımız bu iman tutkusundan gönlümüze dolan sürûrdan bahsediyoruz onlara. Yüz metre yukarıda bir vincin içinde tek başına çalışan, ülkesindeki ailesine para göndermek için yüzlerce adamla vagon evlerde yaşayan bu insanların misafiri olmanın nasiple açıklanabileceği sonucuna varıyoruz yine...
   Yorgunluğun üzerine derin bir uykunun ardından tekrar bizi Şerbinka'dan metro istasyonuna götürecek minibüse binmeye giderken çok uzaklardan ismimizin yankılandığını duyuyoruz. Vincin tepesinde, 7 yıldır Rusya'da yaşayan, dünkü teravihin müezzini, bir erkek çocuk sahibi Cemşid'in bize el salladığını görüyoruz...

Ahmet Balcı, Moskova-Kazan, Temmuz 2015 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder